GÜZEL SANATLARA HAZIRLIK EĞİTİMİ

12 Temmuz 2010 Pazartesi

RESİMDE KOMPOZİSYON ve RİTM

RESİMDE KOMPOZİSYON - KURGUSAL - DÜZENLEME
"Kompozisyon, çok çeşitliliğin içindeki bütünlüğü bulmaktır." Platon


Resimde çizgi yapısında olduğu kadar, kompozisyonda geometrinin egemenliğini görürüz. Çizgi karakterlerinin çeşidi, tablonun dinamik, statik özelliğini kurar. Geometrik şekiller, tablonun genel kuruluşunu, biçimlerin bir birlerine karşı nispetlerinin ahenk ve düzenini sağlar. Çeşitli görsel elemanlarla dolu bir tablonun meydana gelişi birtakım koşullara bağlıdır. Bu koşulların başta gelenleri; desen -çizgi güzelliği ve tertipleme, düzenleme, yani "kompoze" etme- başarısıdır.

TEMEL SANAT EĞİTİMİ DERSİNİN "TEMEL TASARIM" BÖLÜMÜNÜN, NOKTA, NESNE, GÖRSEL MEKAN, ÇİZGİ, ALAN, YÜZEY, İKİ VE ÜÇ BOYUTLU BİÇİMLE İLGİLİ v.b. ÇALIŞMALARINDA, KOMPOZİSYONDA GÖZ NELERİ ARAR:


* Ritm

* Denge

* Zıtlık

* Egemen nokta / Odak noktası

* Çizgisel – Gölgesel

* Düzlem – Derinlik

* Kapalı biçim – Açık biçim

* Çokluk – Birlik

* Belirlilik – Belirsizlik

* Şekil - zemin ilişkisi

Resimde Kompozisyon: Kavramsal (nokta, çizgi, düzlem, hacim) ve görsel öğelerin (nokta, çizgi, renk, doku, boyut, biçim, yüzey) belirli bir düzen içinde bir araya gelmeleri kompozisyonu oluşturur. Kompozisyonda en önemli ilke, her şeyin bütüne ait ve uygun olması, hiçbir ögenin birbirine yabancı ve uyumsuz olmamasıdır. Yani bütünlüktür, bütünlük içinde çeşitliliktir.
 

Temel sanat eğitiminde, öğrencinin görsel ve duygusal gelişmesini hızlandırmaya katkıda bulunan görsel eğitim yaşam boyu devam edecek bir sürecin başlangıcıdır. Görsel ağırlıklı analiz çalışmaları ile görmesini, algılayabilmesini öğrenen bir öğrenci yeterli düzeyde görsel bilgi birikimini yani görsel bilincini geliştirmiş olacaktır. Böylece öğrenci çevresini daha duyarlı bir biçimde gözlemleme, ona karşı tepki gösterme, yorumlama ve yargılama alışkanlığını kazanacaktır. Bu tür bir duyarlığa sahip olunduğunda, çevresine ve olaylara bakmasını bilen, baktığını gören, gördüğünü değerlendirebilen ve bunlardan en doğru sonuçlara, yargılara, çözümlere ulaşabilen yaratıcı bir insan olabilmek söz konusudur.



Görsel eğitim iki tür beceriyi gerektirmektedir.


* Görsel keskinlik,


* Görsel ifade.






Görsel keskinlik; bireyin çevresindeki çok yönlü mesajları ve bilgiyi hızla ve açık bir şekilde görebilme yeteneğidir. Görsel keskinlik,ilgi alanlarına göre ağırlık kazanmaktadır. Bu nedenle görsel eğitim,ilgi alanlarının da genişlemesine katkıda bulunmaktadır.


Görsel ifade; görsel mesajları göstermek yeteneğidir. Görsel keskinlik aldığımız mesajlarla ilgilenirken, görsel ifade, yolladığımız mesajlarla ilgilidir. Görsel eğitimi başarmak için her ikisi de bilinçli olarak geliştirilmelidir.


Görsel mesajın, üç seviyesi tanımlanmakta: Bunlar, ifade, soyutlama ve sembolizmdir. İfade,gerçekte görebildiğimiz ve yaşadığımız şeyleri kaydetmeyi araştırır. Görsel iletişimde, soyutlama daha kuvvetli ve özü çıkartılmış bir anlama doğru bir basitleştirme olarak tanımlanmaktadır. Herhangi bir anda görülen şeylerin anlamını çıkartmak ve düzen yaratmak için görsel bilgi ile doldurulmuş olmak gerekmektedir. Bu, algılama denilen olgu aslında soyutlama sürecidir. Sembolizm de görsel mesajın basitleştirilmiş bir formudur. Ancak, gerçekte görülebilen için yerine geçebilecek ya da onu yansıtabilecek bir imajı ortaya koyar.


Görsel analiz, görsel eğitim ile başlar; bireyin çevresine karşı nasıl bakması, neyi görmesi gerektiğini anlama ve onun hakkında düşünme çabasıdır. Görsel analiz ile oluşan değer yargıları bireyin çevresine karşı ilgi duymasına, onu daha duyarlı bir biçimde gözlemlemesine ve çevresini yargılamasına olanak sağlamaktadır. Görsel analiz, his ve hayal gücünü harekete geçirerek amaca uygun yorumlama becerisini de kazandırmaktadır. Gözlemlerin ve fikirlerin sözcükler yerine çizimle not alınmasına yardımcı olmaktadır. Çizimle not almanın potansiyeli, kayıt yapmanın ötesindedir. Çünkü görselleştirilen bilgi, algılama gücüne bağlı olarak kaydedilir. Algılama gücü de, gözlem yapabilme kadar düşünme yeteneği ile gelişmektedir. Not alma alışkanlığı kazanmak için, görsel analiz yaparken bazı temel becerilere sahip olmak gerekmektedir.


Bunlar,


* Algılama


* Ayrıntıyı fark etme / soyutlama


* Hayal gücünün geliştirilmesi,becerileridir.






Gözlem yapma; herhangi bir şeyi çizmek için önce ona bakılması gerekmektedir. Bir çok insanın çizerken karşılaştığı güçlük, dikkatlice bakmak için zamanı yeterince değerlendirememesinden kaynaklanmaktadır. Eğitilmiş bir göze sahip olmak, görme duyarlılığı geliştirmek için sık sık çevreyi analiz eden çizimler yapmak gerekmektedir.


Algılama; duyu organları yardımıyla çevredeki objelerin, fark edilmesini, olayların açıklamasını içeren bir bilgi alma süreci sonunda ortaya çıkan psikolojik bir olgudur. Algı bir uyarıcı nedeniyle ortaya çıkar. Bir objeyi gördüğümüzde onun görsel algısını elde ederiz. Algılama insanın var oluşunun kültürel ve bireysel varlığına dayanmaktadır. İnsan dış dünyayı duyuları (5 duyu organı) ile ve bunların algı haline gelmesi sonucu tanır.



Algının temel özellikleri:


* Algılama bireyden bireye değişen bir olgudur.


* Algılamada deneyim önemli bir rol oynar.


* Algılamada insan çevreden amaçlarına uygun bilgi almaktadır.


* Algılama davranışı yönlendirir, eylem için bir uyarıcıdır.


Kısaca algılama, belirli bir deneyim kazanmış, önceden bilgi birikimi olan bireyin sinir sisteminin ani tepkisi olarak düşünülebilir.


Ayrıntıyı görebilme, fark etme; algıyı artırmak için,onu bütünleyen, tamamlayan etkinlik ayrıntıyı fark etmedir. Görsel not almada hız ve doğruluk, her bireyin geliştirilmesi gereken bir beceri olmasına karşın, en yetenekli birey için bile zaman, sınırlama getirmektedir. Bilginin bir çok seviyesinin bilincinde olunduğu zaman neye önem vermek gerekiyorsa , o bilgi konusunda yoğunlaşabilir; bu şekilde davranarak ayrıntıyı fark etme için uygulama yapılır. Ayrıntıyı fark etme bir takım işaretlerle de ifade edilebilmektedir.


Hayal gücünün geliştirilmesi; gözleme dayalı tasarıma yönelik düşünmeye doğru ilerlemek için hayal gücünün geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü yaratıcı bir tasarımcı için en önemli araç, hayal gücünün gelişmesine katkıda bulunan görsel hafızadır. Birey, görsel hafızanın zengin bir koleksiyonuna sahip olmalıdır. Hafızanın zenginliği iyi gelişmiş ve etkin bir görsel algılamaya dayanmaktadır. Görsel imaj toplamanın ve algılamayı bilinçli hale getirmenin en kolay yolu görsel not tutmadır.


Görsel eğitim sonucu gelişen (görsel keskinlik ve ifade kazanan, görsel analizi öğrenen, gözlem yapan, doğru algılayan, ayrıntıyı fark eden, hayal gücünü geliştiren) birey çalışmalarını iyi bir kompozisyonla ifadelendirir.


Kompozisyon, ögelerin bir sistem içinde, ilkeler bağlamında bir araya getirilmesidir; ancak bir üslubun karakterini de yansıtır bir bütündür. Üslubun karakteristiği bir dil ile yansıtılabilmektedir. Böyle bir dilin sözcüklerini doluluk-boşluk, görsel ritm, görsel denge, çizgi, doku, biçim vs. oluşturur.

GÖRSEL TASARIM İLKELERİ - KOMPOZİSYON İLKELERİ

ORGANİZASYON ÖGELERİ


* Durum


* Yöneliş ( konum )


* Alan kuvvetleri


* Mekan


KAVRAMSAL ÖGELER


* Nokta


* Çizgi


* Düzlem


* Hacim


GÖRSEL ÖGELER


* Biçim


* Ölçü


* Renk


* Doku


GÖRSEL TASARIM ÖGELERİ ( RESİMDE GÖRSEL ÖGELER )


* Nokta


* Çizgi


* Renk


* Doku


* Boyut


* Biçim


* Yüzey


GÖRSEL TASARIM İLKELERİ ( KOMPOZİSYON İLKELERİ )


* Zıtlık


* Egemenlik / odak noktası


* Görsel denge


* Görsel ritm


* Şekil - zemin anlatımları


Tasarım ögeleri iki ve üç boyutlu çalışmalarda kavramsal ögelerin yardımıyla algılanması sonucu anlam kazanır, iki boyutlu bir çalışmada ögelerin düzenlenmesi, organizasyonu, ilgili düzlemin uzunluğu ve genişliği üzerinde meydana gelir. Esas amaç düzeni ve uyumu sağlamak ve görsel ilgiyi ve anlamı ifade etmektir. Bu yaratıcı süreç, çizim teknikleri, baskı, boya, fotoğraf, tüm iletişim araçları ile ifade kazanır.




İleri kompozisyon örnekleri, İtalyan Rönesans'ının ilk yıllarında görülür. Bizans etkisinden yavaş yavaş kurtulmaya başlayan İtalyan ressamları, çağın matematik ve geometri alanlarındaki araştırmalarına paralel olarak, bu bilimleri resim alanına vurmaya ve tabloların inceden inceye hesaplanmış geometrik örgüler içine almaya başladılar. Böylelikle, tablonun konusu ne olursa olsun, konudan önce ressamı saran tasa, işleyeceği elemanların geometrik yapısı oldu. Yapı kelimesini kullanmamız, klâsik tabloların geometrik kuruluşunun bir mimarlık yapıtına benzerliğini göz önünde tutabilmemizdendir. Tablo, temelleri, iskeleti, dolu ve boşlukları olan binanın türlü elemanları gibi, eş, karşıt nispetler, büyük, küçük biçimleriyle bir mimarlık yapıtına benzer.
Geometrik örgülü kompozisyonlar, 14 üncü ve 15 inci yüzyıllarda görülmeye başladılar. Hemen hepsi, din konuları üstüne işlenmiş olan bu tablolarda "piramidal kompozisyon" denilen özelliğe rastlanır. Piramit, yani değişik açılı üçgenler sistemi en çok rastlanan kompozisyon tarzıdır. Figürler, ya tek gruplar, ya da kalabalık kümeler halinde üçgenli örgüler sistemine vurulmuştur. Çokluk, bu üçgenlerin iki yanında dikeyler, altlarında yataylar, üstlerinde de e­riler, yuvarlaklar bulunur.


Üçgenli geometrik örgü sisteminin resim sanatında büyük önemi var. Üçgen, piramit, yani bir temel üstüne kurulu olup, gitgide daralan ve sonunda birleşen şekil, sağlamlığın, oturmanın, durulmanın sembolü bilinmiştir. Bu sembol, çok eski çağlardan, Mısırlılardan bize kadar gelmiştir. Sonsuzluğun, ölümsüzlüğün sembolleri bilinen ehramlar birer piramit, birer üçgendir. Üçgen, görünüşünün uyandırdı­ğı duygu bakımından, toprağa yatay olarak kök saldıktan sonra göğe doğru yükselip kavuşan kollarıyla, sağlamlık, duruluk etkisinden başka, mistik, dinsel bir sembol de bilinebilir.


Ressamların kurdukların geometrik örgülerde rol alan belli başlı eleman, yalnızca düz çizgiler, üçgenler, piramitler değildir. Eğrilerin, yuvarlakların etkileri büyüktür. Durulma etkisini düz çizgiler sağlar, yuvarlaklar, eğriler de hareketi, dinamizmi. Bunun için kompozisyonların geometrik örgüsü düz ve eğri çizgi ve lekelerin denkli istifinden doğmalıdır. Pytagore ve Platon –Eflâtun’dan önce, Mısırlılardan beri biçim ahengi, nispetler uygunluğu "büyük, orta ve küçük" ölçülerine dayatılmış ve denklik, nispet güzelliği taşıması gereken her alan, en küçük ayrıntılarına kadar bu ölçüler örgüsüyle kurulmuştur.


Matematik ölçüler, geometrik düzen, ressama en sağlam dayanaktır. İçgüdü, duygu nispet ölçülerinin temeline dayandıkça ölmezliğe kavuşurlar. "Tabiat ve sanatta nispetler" adlı kitabında Mathyla Ghyka, eski Yunanın ünlü matematikçisi Vitruve'ün bir prensibini hatırlatır: "Eşitsiz olarak bölünen bir bütünün güzel görünmesi için küçük parçalarla büyük parçalar arasındaki ilintinin büyük parça ile bütün arasındaki ilintiye eş olması gerekir."


Bu prensibin rakama vurulması faydalı olmakla beraber, onu şöyle yorumlayabiliriz: "Bir bütün, daha doğrusu -resim üstüne düşündüğümüze göre bir alan- denkli, ahenkli şekilde bölünmek için büyük parçalarla küçük parçaların birbiri ile ilintili olarak ayrılmaları gerektir."


Belli bir tablo alanını birtakım düz ve eğri çizgilerle bölersek, ressamın bu örgü üstüne kompozisyonunu rahatça oturtabileceğini anlarız. Bu alan, ya bir dörtgen -kare-, ya da bir dikdörtgen -rektangl-olabilir. Tablolar çokluk dikdörtgen nispetleri içinde kurulduğundan, bu çapı tercih edebiliriz.


Ressam, bu alanı kompozisyonuna temel olmak üzere düzenli bir şekilde bölecektir. Bunun için ne enini, boyunu ölçmek, ne de en ve boy arasında herhangi bir matematik ilinti bulmak zorundadır. Dikdörtgenin en ve boyu ne olursa olsun, kendi yapısından, bünyesinden çıkacak olan bölüntüleri yine de, ressam için, kompozisyona ideal birer örgü olacaktır.


Enden, yan yana iki kare teşkil eden üç dikey bölüntü ile tam ortayı bulan bir yatay, alanın daha ayrıntılı bölünmesine sağlam bir temel olacaktır.
Bu ilk örgü üstüne gelecek olan karşıt iki piramit hem üçgenleri hem de gerekli eğikleri sağlar.


Kompozisyon kurallarının geometrik bölüntüleri, "çizgilerin metafiziği" konusunu tamamlar ve daha da aydınlatır. Çizgilerin taşıdığı anlamlarla kompozisyon örgülerin geometrik karakteri bir tabloda birleşmesi gereken kardeş elemanlardır. Statik, dinamik karakterli çizgilerle geometrik örgülere dayanan kompozisyon tertipleri tablonun renkleri kadar önemli can damarlarıdır.


Kısaca tanımlayacak olursak


Temel sanat eğitiminde, öğrencinin görsel ve duygusal gelişmesini hızlandırmaya katkıda bulunan görsel eğilim yaşam boyu devam edecek bir sürecin başlangıcıdır. Görsel ağırlıklı analiz çalışmaları ile görmesini, algılamasını öğrenen bir öğrenci yeterli düzeyde görsel bilgi birikimini yani görsel bilincini geliştirmiş olacaktır. Böylece öğrenci çevresini daha duyarlı bir biçimde gözlemleme, ona karşı tepki gösterme, yorumlama ve yargılama alışkanlığını kazanacaktır. Bu tür bir duyarlığa sahip olunduğunda, çevresine ve olaylara bakmasını bilen, baktığını gören gördüğünü değerlendirebilen ve bunlardan en doğru sonuçlara, yargılara, çözümlere ulaşabilen yaratıcı bir insan olabilmek söz konusudur.


Görsel eğitim iki tür beceriyi gerektirmektedir.


• Görsel keskinlik


• Görsel ifade


Görsel keskinlik: Bireyin çevresindeki çok yönlü mesajları ve bilgiyi hızla ve açık bir şekilde görebilme yeteneğidir. Görsel keskinlik, ilgi alanlarına göre ağırlık kazanmaktadır. Bu nedenle görsel eğitim, ilgi alanlarının da genişlemesine katkıda bulunmaktadır.


Görsel ifade: Görsel mesajları göstermek yeteneğidir. Görsel keskinlik aldığımız mesajlarla ilgilenirken görsel ifade, yolladığımız mesajlarla ilgilidir. Görsel eğitimi başarmak için her ikisi de bilinçli olarak geliştirilmelidir.


Görsel analiz: Görsel eğitim ile başlar. Bireyin çevresine karşı nasıl bakması, neyi görmesi gerektiğini anlama ve onun hakkında düşünme çabasıdır. Görsel analiz ile oluşan değer yargıları bireyin çevresine karşı ilgi duymasına, onu daha duyarlı bir biçimde gözlemlemesine ve çevresini yargılamasına olanak sağlamaktadır. Görsel analiz, his ve hayal gücünü harekete geçirerek amaca uygun yorumlama becerisini de kazandırmaktadır. Gözlemlerin ve fikirlerin sözcükler yerine çizimle not alınmasına yardımcı olmaktadır. Çizimle not almanın potansiyeli kayıt yapmanın ötesindedir. Çünkü görselleştirilen bilgi, algılama gücüne bağlı olarak kaydedilir. Algılama gücü de, gözlem yapabilme kadar düşünme yeteneği ile gelişmektedir. Algılama, belirli bir deneyim kazanmış, önceden bilgi birikimi olan bireyin sinir sisteminin ani tepkisi olarak düşünülebilir.


Görsel eğitim sonucu gelişen (görsel keskinlik ve ifade kazanan, görsel analizi öğrenen, gözlem yapan, doğru algılayan, ayrıntıyı fark eden, hayal gücünü geliştiren) birey çalışmalarını iyi bir kompozisyonla ifadelendirir.


Kompozisyon, ögelerin bir sistem içinde, ilkeler bağlamında bir araya getirilmesidir; ancak bir üslubun karakterini de yansıtır bir bütündür. Üslubun karakteristiği bir dil ile yansıtabilmektedir. Böyle bir dilin sözcüklerini doluluk-boşluk, görsel ritm, görsel denge, çizgi, doku, biçim vs. oluşturur.




GÖRSEL TASARIM İLKELERİ – KOMPOZİSYON İLKELERİ


Tasarım ögeleri iki ve üç boyutlu çalışmalarda kavramsal ögelerin yardımıyla algılanması sonucu anlam kazanır. İki boyutlu bir çalışmada ögelerin düzenlenmesi, organizasyonu, ilgili düzlemin uzunluğu ve genişliği üzerinde meydana gelir. Esas amaç düzeni uyumu sağlamak ve görsel ilgiyi ve anlamı ifade etmektir. Bu yaratıcı süreç, çizim teknikleri, baskı, boya, fotoğraf, tüm iletişim araçları ile ifade kazanır.
ZITLIK: Sözcük anlamıyla zıtlık; karşıtlık, karşıt olma, çelişki olarak ele alınmaktadır. Kontrast –karşıtlık kavramını geniş kapsamları ile ele aldığımızda ise evrende her şeyin karşıtlıklar dengesi içinde oluştuğunu görürüz.sosyal yapıda da biçimsel yapıda da böyledir ve zıtlık yoksa hareket yoktur, süreç yoktur, varlık yoktur. Sanat açısından değerli görülen her yapıtta kuşkusuz çok iyi çözümlenmiş kontrast bir denge vardır. Ölçü, aralık, renk, biçim, üslup zıtlıkları ilgi topladığı ve canlılık yarattığı için önemlidir. Resimde asimetrik denge önemlidir.Bir şeyin değerlendirilmesinde karşıtlıklar daima ön plandadır. Zıtlıkta denge kurulması bir çok şeyi çözümleyecektir. Çünkü görsel anlamda en önemli belirleyici özellik zıtlık kavramındadır. Bu karşıtlığın boyutu bireye göre değişir. Bazılarında şiddetli, bazılarında yumuşak olabilir.


Ölçü zıtlığı, aralık zıtlığı, renk zıtlığı, doku zıtlığı, biçim, üslup zıtlıkları ilgi topladığı ve canlılık yarattığı için önemlidir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Uzun - kısa, kalın - ince, dar - geniş, yuvarlak - köşeli, sert - yumuşak, mat - parlak, kuru - ıslak, hafif - ağır, siyah - beyaz vs.

Zıtlık konusundaki uygulamalarda; resim ve fotoğraflardan yararlanılarak anlam bağlamında zıtlık yaratacak bir yapıt üretilebilir.

Anlam yanında biçimsel bağlamda zıtlık kavramında yaralanılarak çalışma yapılabilir.

Zıt malzemeler birlikte kullanılarak çalışılabilir.

Zıtlık kavramından örnekler; Degas, Matisse, G. Balla, L.W.ing-tong (fotoğraf), D. Lange (fotoğraf 1)


EGEMENLİK / ODAK NOKTASI: Bir kompozisyonda kullanılan ögelerden birinin ya da bir grubun diğer ögelere göre ölçü, değer, renk, doku bakımından üstünlük sağlanmasıdır. Her türlü egemenlik zıtlıkla sağlanır. Tasarımın esas düşmanı yeknesaklıktır. . Gözlemcinin bir tasarıma ilgi uyandırabilmesi için hayal gücünü kurcalaması gerekir. Amaç dikkat çekmek ve bakan bireyde haz uyandıran bir düzenleme sağlamaktır. Bu bir kompozisyonda odak noktasının oluşturulmasını sağlamakla gerçekleştirilir. Son derece saf, soyut düzenlemelerde bile odak noktası bakan bireyin dikkatini çekecek; görsel heyecan uyandıracaktır. Birden fazla odak noktası, bir öge diğerinden ayrılırsa oluşur diyebiliriz.


* Ögelerin çoğu düşey olduğunda yatay formların bir kaçı düzeni keserse odak noktası oluşur.

* Ögelerin çoğu yaklaşık aynı ölçüde ve biri oldukça büyük ise bu öge görsel olarak önem kazanır.

* Ayırım yardımıyla odak noktasının oluşturulması; bu oluşum zıtlıkla, şiddet oluşturma diye de tanımlanabilir.

* Yerleştirme yardımıyla

* Beklenmeyen, ilginç ögeler dikkat çekerler.

* Ölçü büyüklüğü

- Renk yoğunluğu

- Doku yoğunluğu

Her yapıt bir dominant noktaya sahiptir genellikle.

Örnekler; Rembrandt, K. Kumaki

(fotoğraf 2)


GÖRSEL DENGE: Başarılı bir kompozisyonda kullanılan ögeler birbirleriyle karşılaştırıldıklarından genelde bir denge hissedilmiştir. Bu denge biçim, yön, ölçü, aralık, doku, renk ile sağlanabilir. Görsel ağırlıkları olan ögelerin eşit dağılımının bir türü olan denge, tasarım ilkelerinden biridir. Denge değişik ölçüler arasında aranmalıdır. Resimde dengeyi dikey ve yatay çizgiler kurar. Denge salt çizgilerle değil, açık - koyu zıtlığıyla da verilebilir. Başarılı bir düzenlemede kullanılan ögeler birbirleriyle karşılaştırıldıklarından genelde bir denge hissedilmiştir. Bu denge biçim, yön, ölçü, aralık, doku, renk ile sağlanabilir. Görsel ağırlıkları olan ögelerin eşit dağılımının bir türü olan denge, tasarım ilkelerinden biridir. Denge zıtlıkla koşulludur adeta. Yeryüzündeki her şey zıtlıklar dengesine dayalıdır. İnsanın yaşamı ve kendisi dengeye dayalıdır. Dengesizlik her şeyi altüst edebilir. Çünkü dengesizlik bozukluk, yanlışlık demektir. Görsel uyarıcılık dengedeki doğruluk yada rahatsız edicilik sonucu oluşur. Gerek görsel gerek devinimsel gerekse sessel anlatımda dengenin sağlamlığı söz konusudur. Denge, formda, renkte, harekette, açık-koyuda kendini gösterir. İki boyutlu düzenlemeye ait dengede daima ifadeyi sağ ve sol olarak ya da alt ve üst olarak iki bölüme ayıran düşey ve yatay eksen aranır. Denge simetrik ( bakışık ) ve asimetrik denge ( bakışımsız ) olarak ikiye ayrılır.


Simetrik denge, bir eksene göre ögelerin aynı durumda tekrar etmesiyle oluşur. İnsan vücudunun doğal olarak simetrik dengeye sahip olması sanat gücünü - bilinç altında - o yönde etkilemiştir. Kesin kararlı oturmuş bir kompozisyonu oluşturur. Ancak fazla ilgi uyandırmaz.

Asimetrik denge, eşit yada eşit olmayan görsel ağırlıktaki ve çekicilikteki ögelerin düzenlenmesiyle oluşturulur. İlgi çekici olması yönünden kompozisyon daha başarılı olur. Anlatımı oluşturan elemanların, benzerlik, zıtlık, üslup, uygunluk ilişkileriyle renk, biçim, hareket, açık-koyu ile oluşan denge, asimetrik dengeyi oluşturur.

Denge konusuna örnekler; Raphael, Degas, Matisse, M. Ernst, R. Magritte, E. Weston

(fotoğraf 3)


Denge, kompozisyonu oluşturan parçalar arasındaki genel bir eşitliktir. Dengenin görevi birbirleriyle az yada çok yarışan güçleri eşitlemektir. (Ayaşlıgil,1987) Bu yüzden denge, güven, sağlamlık ve rahatlık hissinin ifadesidir. Görsel dengeyi etkileyen başlıca faktörler, renk, form ve dokudur, Konum da dengeyi etkileyen en önemli etkenlerden biridir.

Dengenin genel olarak iki farklı türü vardır (Ayaşlıgil, 2000 b) Birincisi, perspektif dengedir: bir peyzajın tamamını oluşturan ön, orta ve arka fondaki kompozisyon birimlerinin dengesini kapsar. Örneğin; eğer ikincil derecede öneme sahip olduğu düşünülen bir obje ön fonda ise ve orta.ve uzak mesafelerdeki görünümlerde yer alan elemanlara göre daha fazla dikkat çekecek olursa, kompozisyon iyi bir perspektif dengeye sahip olmayacaktır. Bu nedenle, perspektif dengeyi kurmak için fonların öncelikleriyle elemanların görsel enerjileri arasında bir ilişki kurmak gerekmektedir. İkinci ve daha genel olarak kullanılan denge türü ise gerçek veya hayali bir eksenin her iki tarafında oluşturulan kompozisyonların görsel enerjilerinin toplamının eşitlenmesidir.

Dengenin oluşumunu sağlayan araç eksendir. Aks bir yol, alle veya su kanalı olabilir. Bir düzenlemde yer alan elemanlar, boşluklar, hacimler ve kütleler aksa göre dengeyi oluşturmak üzere yerleştirilir.

İki boyutlu denge incelendiğinde genel olarak iki tipe ayrılır;

•Formel denge: Ana aksın sağında ve solunda yer alan elemanlar uzaklık, kütle, sayı, büyüklük ve renk açısından birbirleriyle aynı ise bu denge formel dengedir.(simetrik denge) Hem grafik hemde planlama kalıbıdır.

Rönesans ve Barok stili bahçelerde ana aksa göre simetri yani formel denge vardır.
•İnformel denge: Ana aksın sağında ve solunda yer alan plan elemanları birbirleriyle aynı değilse bile, ancak tüm etkileri ele alınıp toplandığında iki tarafta yer alan elemanlar biçim ve boyutları itibariyle birbirlerini karşılıyorsa bu denge asimetrik diğer bir deyişle simetrik olmayan informal dengedir.

İnformel dengede eksenin her iki tarafındaki objeler birbirlerinden farklı olsa bile eşit ağırlık ve görsel etkiye sahiptirler.

Göz, bütün gözlemlerinde bilinçsiz olarak dengeyi arar. Kla*** güzellik anlayışı her zaman simetriyle ilintili olmuştur. Antik Çağdan bu yüzyıla kadar süren bu anlayış, son yüzyılda bazı değişikliklere uğramıştır. Naturalizmin etkileriyle asimetrik denge kavramı ortaya çıkmış ve önem kazanmıştır.

Simetrik dengede ayna etkisi algılanır, bu yüzden statik ve pasiftir. Simetrik dengenin doğal olmadığı ve insan eli ile oluşturulmuş olduğu hemen anlaşılır, bu yüzden asil, görkemli, etkileyici ve doğaya hükmeden bir tavır vardır.

Asimetrik denge ise, gizli bir denge anlayışıdır. Simetrik dengeden daha dinamik, sürprizli, kişisel ve ilgi çekicidir. Merak ve hareket hissi uyandırır. Biçimsel dengeden daha az planlanmış ve tasarlanmış görünmesine karşın daha fazla kontrol ve hakimiyet gerektirir.

Simetrik denge sadece bir şekilde çözülebilir, buna karşılık asimetrik dengenin birçok çözümü olabilir. Bu yüzden, asimetrik denge sayısız çözümüyle tasarımcıyı özgür bırakan bir organizasyon öğesi olarak tanımlanabilir. (Şendil,2002)

Peyzaj tasarımında her denge tipi kullanılır. Uygulaması çok kolay ve başarı olasılığı yüksek simetrik denge daha çok kullanılır. Genellikle, mimari düzlemde kullanılan simetrik denge etkili, düzenleyici ve yöneticidir, fakat mekanik bir görünüşe sahiptir. Ayrıca yapay karakterli olduğundan monotonluğu yaratan bir plan elemanıdır. Asimetrik dengenin başarılması daha güçtür, fakat ilham vericidir. Tasarımcının yeteneğine bağlı olarak ilgi çekici, sade ve sakin bir ifade gücüne sahip olabilir. (Tanrıverdi,1987).



GÖRSEL RİTM: RİTM




Sanatta, plastik elemanların değişen uyumlu tekrarıdır. Ritm, bir sanat yapıtıyla aramızda psiko-fizyolojik anlaşma yaratmak için yinelen devinimler düzenidir. Bir sanat yapıtında hareketler önce duyuları sonra bünyemizi etkiler ve insan tümüyle bu hareketlere katılır Yapıttaki devinimlerin izleyicideki bu yinelenmesi statiktir. Bunun için gözle görülmezler. Ama hareket düzeni bizi fazla duygulandırırsa irkilme,yüzünün buruşması yada yüz ve bedenin gevşemesi görülür. Psiko-fizyolojik anlaşma ancak hakim devinimlerle, kontrast devinimlerin düzeniyle sağlanabilir. Rahat, uyuşumlu bir düzen yaratabilmek için hakim devinimlerle karşıt devinimler arasında dikkati çekecek kadar bir farkın gözetilmesi gerekir. Bunları uygulama oranları sanatçıdan sanatçıya ve sanatçıların vermek istediği havaya göre değişir. Kontrast devinimlerle hakim devinimlerin oranı farklı olmalıdır. Ritmin Yapıtlarda dayandığı temel;harekettir. Yapıtlarda ışık, gölge, yarı gölge değişimleri devinimi oluştururlar. Çizgi ve yüzeylerde yapılan yön değişikliği resme hareket kazandırır. Genel olarak yatay ve dik çizgiler durgunluk, eğik ve kavisli çizgilerde hareket yaratır.

Devinim ikiye ayrılır.

1 - Doğal devinim ( Örn: Yontunun kendi hareketi )

2 - Plastik devinim ( Kitlelerin üç boyutlu bir düzeyde yarattığı ışık - gölge kontrastlarından doğar.)

Koyu - açık - orta valörlerin yarattığı yön kontrastı, rengin yön kontrastı, yatay, dikey parçalar, zıt kontrastlar devinimi oluşturur. Ritm, çeşitli yönlerde, çeşitli büyüklükte yinelen dominant devinimlerin birbirleriyle kontrast uyuşumudur. Bir yapıtta çoğunlukta olan devinimlere '' dominant devinimler '' denir. Bu devinimler birbirinin benzeri ya da aynı karakterdedirler. Kontrast devinimler bunlardan tüm ayrı yapıdadır. Doğada da ritm vardır.

Mimari ve heykel gibi üç boyutlu sanatlarda kitlelerin üç boyut üzerindeki yön kontrastları ve bunlarla ilgili üç boyut üzerindeki ışık, gölge, yarı gölge kontrastlarından doğar. Mimaride dolu kısımlarla (duvarlar v.b.) boş kısımlar (pencereler, kapılar v.b.) ve madde değişiklikleriyle sağlanmış koyu açık düzeyler devinimi oluştururlar.

Heykelde, hacim öğelerinin, ışık-gölge ilişkileriyle, çevre boşluğuna rastlayan doğanın hareket öğesi olarak düşünülmesi gerekmektedir. Resimde de devinim yine ''Yön kontrastı'' temeline dayanır. Koyu-açık-orta tonların yarattığı yön kontrastı devinim sağlar. Renk kontrastı ile de devinim sağlanır. Yatay ve dikey biçimlerde devinimi oluşturan unsurlardır. (Ton kontrastı, renk kontrastı, iç hareket, biçim kontrastı)

Sonuç olarak ritm; renk, açık - koyu, ögelerin birbiriyle ilişkileri, dolu - boş kısımlar ve bunların çevre ilişkileri, hakim ve kontrast elemanlar, gölge - yarı gölge - açık durumlar, devinimlerin yükselme - alçalma hızlarının üzerimizdeki etkileridir.

Resimde kompozisyonu oluşturan diğer araçlara gelince; bir biçim kendi içinde parçalandığı gibi değişik biçimde de parçalanabilir. Ne kadar çok parça varsa her parça diğerini yardıma çağırır. Parçalamak demek bir biçimde olan ağır görevi yan parçalara ayırmak demektir. Sıralama ise; ritmik bir şekilde olmalıdır. Aynı biçimler sıralandığı gibi ayrı biçimler de sıralanabilir. Toplama da, birbirine benzeyen ya da benzemeyen biçimlerin bir arada toplanması söz konusudur. Tabakalaşma; resme derinlik kazandırır. Renkler ve biçimler tabakalaşmayı sağlar. (uzaktaki biçimlerin açık, yakın renklerin koyu olması gibi) Titreşim; biçimlerin ve renklerin titreşmesidir. (Empresyonizm ) Merkezileştirme; Rönesans kompozisyonun özelliğidir. Refakat etme; aynı biçim ve renklerin küçüklüğü ve büyüklüğü ayrı biçimlerde olabilir. Ana devinime bir yan devinim refakat edebilir. Renk de olabilir. Serpilme - dağılma; aynı ve ayrı biçimlerin ayrı ya da aynı şekilde dağılışıdır. Dağılış içten dışa olduğu gibi dıştan içe de olabilir.

Ana ve yan devinimler, döndürme ve devinimleştirme, büyütme ve küçültme, ters görüntü, parmaklık, sayıların oranları, transfer, simetri vs. gibi vasıtalarda resimde kompozisyonu oluştururlar.

Örnekler; Ucello, F. Hals, Turner, İngres, U. Boccioni, Degas, Picasso, H. d. Toulouse-Lautrec, G. Braque, F. Legér, G. Balla, H. P. Horst

(fotoğraf 4)


ŞEKİL – ZEMİN ANLATIMLARI: Görsel tasarım ögeleri, görsel ilkeler yardımıyla yüzeysel ya da hacimsel olarak düzenlenerek zemin ya da şekil anlatımları oluştururlar.


Zemin anlatımı: İki boyutlu etkisi olan bir düzenlemedir.


• Geniş-berrak alanlarla,


• Benzer ölçüde tekrar çizimlerle,


• Bir kompozisyonda şekil anlatımı verecek şekilde güçlü etki yapan bölgelerden arta kalan kısımlarla sağlanır.


Şekil anlatımı: Üç boyutlu etkisi olan bir düzenlemedir.


• Derinlikle


• Çizgisellikle


• Etkili çevre ya da güçlü çevre çizgileriyle sağlanır.
Derinlik; bir cismin üçüncü boyutunun yani kalınlığının anlaşılması, hissedilmesi ile etkinlik kazanır. İki ya da üç boyutlu cisimler yan yana durduklarında bize göre farklı uzaklıkta hissediliyorsa,bu biçimler ya da cisimler derinlik ifadesi verebiliyor demektir.


- Örtme

- Saydamlık

- Ölçü derecelenmesi

Değer derecelenmesi; cisimlerin renkleri, değer farkları, parlaklık ve matlıkları ya da dokuları derinlik ifadesi oluşturmada rol oynarlar.

* Sıcak renkli cisimler yakında,

* Soğuk renkli cisimler uzakta,

* Koyu tonlu cisimler yakında,

* Açık tonlu cisimler uzakta,

* Parlak cisimler yakında,

* Mat cisimler uzakta,

* Sert dokulu cisimler yakında,

* Yumuşak dokulu cisimler uzakta etki yaparlar.

Çizgisellik; Çizgi kalınlıkları farklı tutulursa derinlik anlatımı güçlenir. Ölçü derecelenmesi görevi yaparak derinlik, anlatımının güçlenmesine katkıda bulunur.

Etkili çevre; biçimler çevre çizgileri ile belirli hale gelirler. Çevre çizgileri zayıf, ince ve az belirli olan cisimler gözde fazla etki yapmazlar, daha uzakta algılanırlar. Derinlik etkisi bazı cisimlerin kenarlarını kuvvetli çizgilerle çevirmekle sağlanır. Şekil olarak algılanırlar.

Şekil - zemin ilişkisi; şekil - zemin ilişkilerinde şeklin zeminden net bir şekilde ayıt edilmesi istenir. Buna şekil - zemin ilişkilerinde '' belirlilik '' denir.
Şekil - zemin ilişkisinde üç esas vardır:

1- Genellikle zemin daha basit olur ve şekilden daha geniş bir yer kaplar.
2- Şekil ve zemin anlatımları arasındaki güç farkı ve diğer belirtiler nedeniyle şekil anlatımı ya zemine bitişik ya da zeminden önde görülür.
3- Uzaysal ya da üç boyutlu olarak etki yapabilen zeminler güçlü şekil anlatımlarının arkasında yine iki boyutlu etki yaparlar.

Şekil - zemin arasındaki benzerlik, yakınlık, uygunluk, karakter birliği aranır. Görsel algıda şeklin belirliliğini sağlayan etkiler:

Şekillerin; benzerliği, ölçüsü, yakınlık-uzaklık derecesi, ana formlar, kapanma, devamlılık (ritm)dir.

Örnekler; E. Schiele, E. Weston, Y. Tanguy, R. Magritte, S. Dali, P. Klee
(fotoğraf 5) -Tülay Çellek Ders Notları-


BOYUT: Genel olarak var olanın biçimlendirilmesidir. Doğadaki tüm nesneler titiz bir boyut ilişkisi içindedirler. Doğada var olan nesnelliğin kendine özgü bir boyutlanması varsa, tasarım ögelerinin ve değerlerinin de bir boyutlandırılması vardır. Her tasarım ögesinin boyutu:


• İşlevsel açıdan,


• Malzeme açısından,


• Biçimsel açıdan,


• Çevreyle olan ilişkisi ve ögenin kendi geometrisi ile ya da strüktürü ile belirlenir.


Tasarım boyutlamasında insan boyutu ön şarttır. Yani boyutlandırmada insan “modül” olur. İnsan psikolojisi boyut zıtlıklarına büyük bir yatkınlık ve uyumluluk gösterirler. Bir düzenlemede bütünlük, ayrıcalık, etkili – etkisiz, uyumluluk-uyumsuzluk, derinlik olarak ta önde-arkada gibi psikolojik etkileri boyut zıtlıklarıyla elde edilir. Çeşitli farklılıklardan dolayı boyutun dikkati çekici gücü vardır.


BİÇİM: Ünlü matematikçi Monge’a göre “ biçim bir nesnenin dış sınırlarıdır. “Klee ise biçim ve form için şöyle açıklamada bulunuyor. Biçim, canlı varlık, buna karşılık form, cansız doğadır diyor. Bauhaus izleyicisi olan Hodgen ‘de “ formu yaratıcı eylemin zihinde canlandırdığı şey, biçimde kuvvetli konturları olan şekildir.” Diye tanımlamaktadır.
Bir alan, değer, renk ve dokusal farklılıklar nedeniyle sınırları belirlenmiş olarak algılanır ki buna “biçim” denir. Bir diğer tanım, “ düzensizlikler arasında oluşan güçler diyagramı “ şeklinde yapılmaktadır.
YÜZEY: Üzerinde iki boyutlu çalışmaya olanak veren her tür alandır. Düzlemsel nitelikte olabileceği gibi eğrisel de olabilir. Kavramsal olarak bir düzlemin uzunluğu, genişliği vardır, derinliği yoktur. Bir düzlemin biçimi, köşeleri oluşturan çizginin konturuyla belirlenir.
STRÜKTÜR: Yapı, inşa, bünye, doku anlamındadır. Bir nesneyi ya da yapıyı ayakta tutan taşıyıcı sistemdir.



RESİMDE EN ÇOK KULLANILAN KOMPOZİSYON TÜRLERİ



Dikey Kompozisyon: Bu tip kompozisyonlar daha çok bina ve yüksek ağaçların resimlerini yaptığımızda kullanırız. Bu tür resimlerde binaların kenar çizgileri yere doğru dik olarak inerler.


Dik çizgilerin bir yükseklik hissi verdiklerini biliyoruz. Ağaçların gövdelerinin dik olarak yere doğru inişleri de aynı etkiyi bırakır.



Üçgen Kompozisyon: Tüm kompozisyon yöntemlerinin belki de en bilineni ve sık kullanılanıdır. Klasik kompozisyon da denir. Resmin altı kısmında yerleştirilen bir üçgen denge izlenimi verir. Rafaello'nun "Meryem ve Çocuk İsa Resmi" bu kompozisyona örnek olarak gösterilebilir. http://www.kadikoyart.com/rafaello.html

http://lh3.ggpht.com/_lj-a2SX2upM/SsvCchbxgqI/AAAAAAAABIc/TmzQXSOAizs/s400/17_Raffaello.jpg

 
Çapraz Kompozisyon: Resmin bir köşesinden diğerine uzanan çapraz çizgi bir çok kompozisyon temelini oluşturur. Bazen genellikle biri diğerinden daha az uygulanan iki çapraz çizgi kullanılır. Çapraz kompozisyon genellikle dinamik hareket akla getiren güçlü kurgusal bir yöntemdir. Rubens'in "İsa’nın Çarmıhını Taşıyışı" çalışması için çapraz kompozisyonu uygun bulmuştur. Güçlü hareket yukarıya ve sola doğru yönelir. Buna karşılık küçük hareketler dik açılarla kesişir.
http://www.msgr.ca/msgr-4/rubens_the_rising_of_the_cross.htm

 
Yatay Kompozisyon: Bu kompozisyonda yatay çizgilerin önemli rol oynadıklarını görüyoruz. Yatay çizgiler daima durgunluğu ifade ederler. Yatay çizgiler pek açık olurlarsa resmi sağdan, soldan çerçevenin dışına kaçırırlar. Bunu önlemek için resmi ortasına doğru parçalamak gerekir. Bu kompozisyona örnek olarak Monet'in "Sahilde Kayıklar" tablosu verilebilir. Bu resimde kompozisyon su ve havadan ibarettir. Derinlik vermek için dalga çizgileri arası kısaltılarak denize bir yelkenli veya kayık, gökyüzüne birkaç bulut, kuşlar ve sahil ilave edilmiştir.
 http://picasaweb.google.com.tr/gorseldil.albumleri/MonetClaude#


Kademeli Kompozisyon: Bu tür kompozisyonlarda yükseklikler aynı değildir. Dağınık bir kompozisyon çeşididir. Bütün yüksekliklere hakim bir yüksek nokta bulunur.


Dikkat edilirse bu kompozisyonlarda ki yükseklikler basamaklı bir merdiveni andırır. Oranlar bakımından bu basamakların gözümüzü okşaması gerekir.



Diyagonal Kompozisyon: Bu tür kompozisyonlar eğri çizgilerden oluşmuştur. Kompozisyonlarda eğri çizgiler denge unsurudur. Rubens'in "İsa'nın Çarmıha Kaldırılması" resmindeki kişiler ahenkli bir grup halinde birbirlerine sıkışmıştır. Bu resimde haçın doğrusu diyagonal bir kompozisyonu oluşturmuştur.

http://www.msgr.ca/msgr-4/rubens_the_rising_of_the_cross.htm

 
Zıt-Eğri Kompozisyon: Bu kompozisyonda karşılıklı konan çizgiler birbirlerini yok ederler. Aynı zamanda birbirlerine eşitlik sağlarlar. Burada herhangi bir çizginin dominant olduğu önemli değildir. Bu kompozisyon türüne örnek olarak David'in "Çarmıhtan İniş" eseri verilebilir.
http://picasaweb.google.com.tr/gorseldil.albumleri/DavidJacguesLouis#

 
Kavisli Kompozisyon: Bu kompozisyonda da dikey sütunların çizgileri hariç kavisli, ritmik çizgilerin dominantlığı açık olarak görülür.


Burada kompozisyon örgüsü merkezden köşelere doğru yönelen kavisli çizgilerden kurulmuştur. Vücutlar, başlar, kollar, elbiseler , bütün hareketler kavisli çizgilerden meydana gelmiştir. Bu kompozisyona örnek olarak El Greco' nun "Mabet" isimli tablosu verilebilir.
http://picasaweb.google.com.tr/gorseldil.albumleri/ElGreco#

 
Helezonik Kompozisyon: Doğadan manzara resimleri yaparken en çok kullanılan kompozisyonlardan biridir. Bu kompozisyonlarda manzarayı meydana getiren ana çizgiler soldan ve sağdan çıkıyorlarmış gibi görülürler. Bu çizgiler genişleyerek bir fırıldak kanatları gibi dönüyormuş gibi görülürler.


Bu kompozisyonda manzarayı meydana getiren ana çizgiler perspektifte olduğu gibi sanki bir kaçış noktasında birleşiyormuşlar gibi görünür.


Dengeli-Kareli Kompozisyon: Bu kompozisyonlarda karşıt köşegenler birbirin benzer ve eşittirler. Bu kompozisyonda geometrik buluşların benzerliğini de fark etmek önemlidir. Bu tür resimler kuruluşu bakımından çok sağlam matematiksel bir uyumla yapılmışlardır. Bu kompozisyona örnek olarak Juan Gris' in "natürmort" adlı eserini örnek olarak verebiliriz.

http://www.istanbulsanatgalerisi.com/images/grisj29.jpg

 
Yıldız Kompozisyon: Bu tür kompozisyonlarda figürler bir merkezde toplanır gibi görünür. Ancak köşelere doğru da yayılmalar vardır. Barok sanatda bu tür kompozisyonlar hareketli konuları değerlendirme bakımından uygulanır.